۱۳۹۴ مرداد ۲۷, سه‌شنبه

Kuşçi abbas


http://l.facebook.com/l.php…
Çeviren...Sıdıka Yakşi

Vırastar..Necmettin Yalçınkayahttp://l.facebook.com/l.php?u=http%3A%2F%2Fedebiyatbahcesi.net%2Fkose-yazisi%2F1381%2Fkuscu-abbas&h=XAQG92q4H&s=1
..

Ali Vafi kullanıcısının resmi
Iraklı adam, beş çocuğuyla mağazanın kapısına geldi. Başladı Arapça konuşmaya. İranlı bir arkadaşı onun yardıma koştu. Konuşmalarını Türkçeye çevirmeye başladı. Ev kiralamak ve eşya satın almak istediğini söyledi. Bayat Pazarının karşısında Birleşmiş Milletlere ait bir bina bulunmaktaydı. O binanın adı ASAM.
Buraya gelen yabancılar hem o binada işlerini görürler hem de Bayat Pazarından kendilerine gerekli olan ihtiyaçlarını karşılıyorlardı. ASAM yabancıların işlerini görüyordu. Iraklı Türkiye'de fazla kalamayacağını, bu yüzden kısa süreli tutabileceği bir ev aradığını ve üçüncü bir memlekete gitmek istediğini söylüyordu. Onların konuşmalarını o sırada duyan Abbas Efendi yanlarına gelip sordu:
-Nasıl bir ev arıyorsunuz? Benim elimde bir ev var. Kirası 400 liradır. Bu ev benim değil bir arkadaşımın, ama ben kiraya veriyorum.
Iraklı:
-Benim çok param yok, dedi.  Bana yardım edin. Biraz ucuza verin evi bana.
-Ben bir ev sahibini arayayım.
 Abbas Efendi ev sahibiyle telefonda konuştu. Ev sahibi ona 150 liraya kiraya verebileceğini söyledi. Ev sahibinin söylediklerini oradakilere açıklayınca herkes sevindi. Abbas Efendi onları kiralayacakları evi göstermeye götürdü. Daha sonra tekrar geri geldiler.  Iraklı eşya satın aldı kendine. Onun eşyalarını arabaya yüklemesine yardım ettiler.
Abbas Efendi:
“İstersen benim çalıştığım inşaatta sen de çalışabilirsin” dedi.
Iraklı sevindi.
-Tamam, yarın gelirim. Dedi.
Birkaç gün sonra Abbas Efendi Bayat Pazarına geldi.
-inşaatta çalışacak bir adam arıyorum dedi.
-Iraklı gelmiyor mu?
-Gelmiyor.
Birkaç gün sonra, Iraklı Bayat Pazarına gelip eşyalarını sattı. Onu artık gidecek sandılar ama o sattığı eşya yerine yeni eşyalar aldı. Bunu oradaki rehbere sordular ama Iraklı cevap vermedi.
Oradaki mültecilerden biri:
-Bu Iraklıyı ben sürekli Çukur Çarşıda güvercinlere yem verirken görüyorum ben. Dedi.
Diğer mültecilerin günleri sıkıntı içinde geçerken, aksine Iraklı her gün marketten erzak alıyordu. Bir İranlı:
-Bu Iraklı pahalı içkiler ve ailesine markalı kıyafetler alıyor. Biz İranlılar ne onun gibi pahalı içkiler alabiliyoruz ne de markalı giyinebiliyoruz. Kahveye gelince de her zaman Türk kahvesi içiyor. Hem de arkadaşlarına da ısmarlıyor. Dedi.
Birkaç ay sonra Iraklının ülkeden gitme vakti gelmişti. Abbas Efendi'ye başka mülteciler geldi.
-Iraklı gidiyor, evi biz kiralayalım. Dediler.
Abbas Efendi baktı müşteri çok. Evi 400 liradan 500 liraya çıkardı. Iraklılar pahalı olduğu halde evi tutmayı kabul ediyorlardı.
Iraklı bir akşamüzeri ailesiyle birlikte Bayat Pazarına geldi. Abbas Efendi'yi sordu. Sık sık da saatine bakıyordu.  O sırada Abbas Efendi karşıdan göründü. Iraklı evin anahtarını Abbas Efendi'ye teslim etti. Abbas Efendi ona sordu:
-Eşyaları ne yapacağız?
-Onlar benden sonra gelene hediye olsun.
Sonra hızlıca ona rehberlik eden kişiyle konuşarak, bir taksiye binip oradan ayrıldılar. Abbas Efendi hayret etmişti. Ne yapacağını bilemedi. Iraklılar da sürekli, Abbas Efendi'yi evi bana kiraya ver diye sıkıştırıyorlardı. Hatta birisi:
-Ben eşyalar için ayrıca 1.500 lira fazladan para verebilirim, diyordu. Ben Abbas Efendi gördüğümde canı çok sıkkındı.
-Gel birlikte bir çay içelim. Dedim.
Onu alıp Çukur Çarşıya götürdüm. Orada bir çay iki liraydı. Oysa her yerde bir liraydı. Bizim arkamızdan eşyalara 1.500 lira vermek isteyen kişi de geldi. Abbas Efendi onun çok ısrar etmesinden sıkıldığı için, ona Türkçe, Farsça karışık bir şeyler söyledi. Hatta küfür bile etti. Ben onu sakinleştirmeye çalışıyordum.
-Farsça, Türkçe hepsini birbirine karıştırdın. Ona sor bakalım, neden bu evi tutmak için bu kadar ısrar ediyor.
Iraklı:
-Eğer bu evi tutmama yardım edersen, fazladan bir 500 lira da sana veririm. Dedi.
-Neden bu evi kiralamak için bu kadar ısrar ediyorsun?
-Iraklılar güvercin etini çok seviyorlar. Ben onlara güvercin eti satmak istiyorum.
Abbas Efendi bu sözleri duyunca Iraklının üzerine yürüdü. Ben onu tekrar sakinleştirip yerine oturttum. Iraklıya da:
-Sakın kimseye bir şey söyleme. Dedim.
Onu oradan uzaklaştırdım. Iraklı gittikten sonra Abbas Efendi'ye:
-Bir güvercini öldürmenin cezası 17 lira. Eğer Belediye duyarsa,  ceza kesiyor. Dedim.
-Bunu nereden biliyorsun?
-Ankara'da bir komşum bir gün çatıda yemek için beş tane güvercin tuttu. Karnı açtı. Ama komşular onu şikâyet ettiler. 85 lira ceza ödedi.
Biz böyle konuşarak eve vardık.
 Baktık, ev tıklım tıklım eşya dolu. Önce birinci odaya baktık, doluydu. İkinci odaya baktık orası da eşya doluydu. Üçüncü odanın kapısını açınca, üzerimize kuş tüyleri uçuştu. Oda güvercin yavrularıyla doluydu. Büyük güvercinlerin kanatları da uçamasınlar diye kesilmişti. O an çocukluğum aklıma geldi.  Ben de çocukken birkaç güvercinim olsun istiyordum. Biraz odayı düzenlemeye çalıştık. Bir tarafta kanatsız kuşları, bir tarafta yavru güvercinleri gördükçe, içim parçalandı. Abbas Efendi çok şaşkındı.
-Bunları hemen dışarı atalım.
-Hemen atamayız, yavrular büyüsün, diğerlerinin kanatları iyileşsin o zaman atarız.
-Ben İran'dayken benim güvercinlerim vardı. Anlarım ben güvercin bakmaktan dedi sonra Abbas Efendi.
-Ya 1.500 liranı al bu evi o çok isteyen Iraklıya kirala, ya da bu hayvanlarla ilgilen madem.
Bunun üzerine Abbas Efendi eşyasını o eve taşıdı. Bir daha işe gitmedi. O evi kiralamak isteyen diğer Iraklıyla da çok samimi arkadaş oldular. Her akşam markete gittiklerini, bol bol erzak aldıklarını görüyordum.  Pahalı içkiler almaya başladılar. Baktık, Abbas Efendinin kılık kıyafeti de değişti. Pahalı giysiler giyinmeye başladı. Bir gün bana da birkaç güvercin getirdi. “Al bunları pişir ye. “ yedi. “Güvercin eti çok lezzetli olur.”
 Ben her şeye rağmen bu eski dostumu takdir etmiştim. Abbas Efendinin adı artık Kuşçu Abbas olmuştu.

هیچ نظری موجود نیست:

ارسال یک نظر